Share on facebook
Share on twitter
Share on email
Share on whatsapp

Kalitatif Analiz – Tarih Tekerrür Videosu Yorumları

“Tarih Tekerrür” video yorumları üzerine bir netnografi denemesi 

Türkiye Raporu olarak gençlik araştırmalarına her zaman öncelik veriyoruz. Çoğu zaman müşterisi olmayan işlerde kendi kaynaklarımızı kullanarak saha çalışmaları yapıyoruz. 140journos’un YouTube’da yayınladığı “Tarih Tekerrür” başlıklı video için yazılan yorumlar bize aradığımız veriyi sağladı. Binlerce yorum geldi. Özellikle genç kullanıcılar (bir kısmı 18 yaş altında olmak üzere) mevcut durumlarını ve şikayetçi oldukları, rahatsızlık duydukları konuları paylaşmaya başladılar. Bir tepki akımına dönüşen yorumlarda bazı gençler kimsenin okumayacağını düşünmelerine rağmen yazdıklarını ifade etmişler. Ben bu çalışmaya başladığımda 15000’den fazla yorum yazılmıştı ve hızla artmaktaydı. 24 saat içinde okuyabildiğim kadarını okudum.

9 – 13 Nisan arasında yazılan yorumları taradım ve eş zamanlı olarak kodladım. Aşağıda bulguları sunarken bu kodlamaya göre kategorize ettim. Sadece yorumları taradım, yorumlara verilen cevapları atladım. 32 yaşın üzerinde olduğunu belirten veya belli eden kullanıcıların yorumlarını atladım. Doğrudan yaş belirten, öğrenci olduğunu belirten veya yorumlarında 32 yaş veya altında olduğuna dair bilgi veren kullanıcıların yorumlarını seçtim.

Tarama sırasında yakalayabildiğim yorumlar üzerine kendi yorumumu ve literatür ile kurduğum bağlantıyı ekleyerek kısa bir analiz (niteliksel) hazırladım. Bu yolla hem yorum yazan gençleri anlamaya hem de anladığımı yansıtmaya çalıştım. Bu bir temsil veya sözcülük iddiası olmayıp, bahsi geçen toplumsal sorunlara yönelik bir yaklaşımdır.

Bulgular

Yoksulluk ve İşsizlik

Yorumlarda genel bir tema olarak ekonomik sorunlar gözüme çarptı. Özellikle detaylı yorum yazanlar hakkında izlenimim çoğunun zor şartlarda büyümüş, düşük gelirli ailelerin çocukları oldukları yönünde oluştu. Hem ailenin maddi durumu, hem bireysel ekonomik sıkıntılar hem de bunların sebeplerinin sıralandığı bir çok yorum gördüm.

Neredeyse her yorumda farklı bir işsizlik tarifi okudum. Kardeşlerin işsiz kalması, ebeveynlerin işsiz olmaları veya düzensiz işlerde çalışmaları, pandemiden dolayı oluşan işsizlik vb… Yoksulluğun başlıca sebepleri işsizlik ve düşük ücretler (adaletsiz gelir dağılımı) olarak gösterilirken, yorumlar “hayaller” ile devam ediyor.

“Hayaller” derken kastettiğim mevcut imkanların ötesinde, daha çok para veya erişim sahibi olabildikleri senaryolarda neler yapabileceklerini, farklı hangi seçenekleri olabileceğini tahayyül edip mevcut durumlarıyla kıyaslamalarıdır. Bu kıyaslamalarda başka ülkelere dair bildiklerini (doğru veya yanlış) sık sık kullanıyorlar.

Özellikle başka ülkelerdeki aylık gelir ve alışveriş fiyatları kıyaslanırken en çok yeni teknolojiye ve ekipmana erişememe sorunundan bahsediliyor. Diğer bir deyişle, eğitimleri, ilgi alanları, girişimleri veya iletişim kapasitelerini geliştirmek için ihtiyaç duydukları araç-gereçlere ulaşamıyorlar. Yoksulluğun ve işsizliğin en çok hissedilen sonucu olarak bu durum dikkatimi çekti. İşsizlik ve yoksulluktan kaynaklanan sebeplerle ilgi alanlarından, yüksek eğitimden, sosyal faaliyetlerden veya tüketimden uzaklaştıklarını anlatıyorlar.“Okulum bitince işsiz olacağım” kanısında uzlaşmışlar. Kendilerine dönüp baktıkları zaman da gündemlerinin ekonomi ve siyaset tarafından işgali edilmiş olması, bu gündemlere saplanıp yeni bilgiden ve yeni fikirlerden uzak kalıyorlar.

Genç Emeği Sömürüsü

Yoksulluk ve işsizlik konusunu haliyle emek sömürüsü takip ediyor. Genç emek sömürüsü  kimi yorumlarda arada değinilen bir konu olurken, kimi yorumların da ana teması olmuş. İşsizlik sorunu iş bulan için de tamamen bitmiyor, aksine, kendisine karşı bir tehlike olmaya devam ediyor. Örneğin bir ebeveynin işsiz kalması bir gencin kötü şartlarda çalışmaya mecbur kalması anlamına gelebiliyor. İşverenler işsizlik sorununu suistimal edebiliyorlar.

Ailelerin eğitim masraflarına yetişemediğini, bu masrafları karşılamak için anne-babaların kötü şartlarda çalıştıklarını gören gençler eğitimlerini aksatmasalar bile mahcup hissediyorlar. Buna ek olarak bir çok yorumda KYK borçları, gençlerin kötü şartlarda çalışmaya mecbur kalmasına sebep olarak gösteriliyor.

“Kötü şartlardan” kastedilen sigortasız çalışmak, ağır işlerde ve uzun saatler boyunca çalışmak, uzun mesailere rağmen çalışanın sosyal haklarının gözardı edilmesi, düzenli olarak mobbing’e maruz kalmak gibi çeşitli sorunlar. Bu bağlamda yorumlarda bahsedilen meslek gruplarından sayabildiklerim inşaat işçiliği, güvenlik görevlisi, kuryelik, garsonluk, hamallık. Bu meslekleri küçümsemenin ötesinde, esas sorun bu işlerin hem eğitime bir katkı vermemeleri, hem birikim yapmaya elverişli olmamaları, hem de ne üniversitelerde ne de iş yerlerinde “çalışan öğrenci” diye bir statü bulunmaması. Tüm bunlara ek olarak, aralarında çalışma hayatına henüz başlamamış olsa bile ebeveynlerinin emek sömürüsü mağduru olduklarının farkında olan, bir kısmı 18 yaşından küçük olmak üzere, bir çok genç var. Bu gençler kendi geleceklerinin de çok farklı olacağını düşünmüyorlar.

Henüz çalışma hayatına başlamamış veya yeni başlamış olan bu gençler için işsizlikten daha az tehlikeli olmayan bir sorun da mobbing. Mobbing işe girildiğinde beklenmesi gereken bir norm gibi adeta. Özellikle sağlık alanında eğitim veya iş sahibi olan gençler bunu dile getiriyorlar. Mobbing Türkiye’de her sektörü saran ve partiler üzeri (yani her kesimin bulaştığı) bir ahlaki sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Borç

Emek sömürüsünün bir ayağı da borçlanma. Gençler doğuştan borçlular ve gençlik dönemi bitmeden daha da borçlandırılıyorlar. Erkekler için vatan borcu ile başlayan hayat herkes için çeşitli borçlarla devam ediyor. KYK borcu, kredi borcu, eşe-dosta ve çevreye yapılan borçlar derken gençlik düzenli olarak borçlanılan bir dönem gibi görünüyor. Üstelik işsizlik ve emek sömürüsü gibi sorunları da ekleyince borçlar daha hissedilir oluyor. Borçların psikolojik baskısı, haksız yere borçlandırılmış olma düşüncesi zaten başlıbaşına bir hayalkırıklığı. Üstelik tüm borçlanma karşılığında bu gençlerin ne çıkar sağladıkları belirsiz. Böyle bir belirsizlik, onların Türkiye’de gelecek kurmalarına büyük bir engel.

Adaletsizlik

Gençlerin hayatlarına ve yorumlarına yansıyan adaletsizlik örneklerinin başında ailelerinin durumu burs şartlarına uygun olmasına rağmen burs alamamaları, onun yerine kendilerine kredi teklif edilerek daha çok borçlandırılmaları. Bir çok yorum KYK borçlarına işaret ediyor. Ancak aynı zamanda durumun adaletsizliğine dikkat çekiyorlar.

Adaletsizliğin borçlanma dışındaki yansımaları olarak yorumlarda gördüğüm diğer konular kadına şiddet. Spesifik olarak bahsedilmese de bazı yorumlarda kadına şiddet sorununa atıfta bulunuluyor. Artık hayatın doğal akışı içinde kanıksanmış bir sorun olduğu için kısa imalar ve atıflar konunun anlaşılması için yeterli oluyor.

Yargının bağımsız ve güvenilir olmadığını herkes gibi bu gençler de görüyor. Kimi yetişkinlerin ve yaşlıların da güvende hissetmedikleri bu ortamda gençler de haliyle güvende hissetmiyorlar. Sadece yargı kurumlarının değil bir çok kurumun farklı sebeplerle sorgulandığı günümüzde hiçbirinin verimli ve istikrarlı çalışmaması münferit aksaklıklardan ziyade topyekün bir beceriksizlik olarak tarif ediliyor.

Hayalkırıklığı ve Göç

İncelemekte olduğumuz akımın ana teması umutsuzluk. Karamsar yorumlar çoğu zaman arzulanan gelecekten ve planlardan uzaklaşma çerçevesinde yazılıyor. Türkiye’de kurulamayan geleceklerin ve yapılamayan planların yerini başka ülkelerde kurulan hayaller alıyor.

Farklı yorumlara bakıldığında Türkiye’de hayal kurulamamasına en çok gösterilen sebep nepotizm ve liyakatsizlik. Değerleri olmayan bir sistem kaotik ve sonu görünmeyen bir düzen olarak algılanıyor. Buradan anladığım; gençler için Türkiye’nin mevcut haliyle bir çıkmaz sokak gibi göründüğü.

Bir “çıkmaz sokağın” vatandaşları olarak yorum yazan gençler sık sık “utanç” ve “suçluluk” ifade ediyorlar. Kimisi bunu göç edip ülkesine geri dönememek bağlamında, bir “geri dönüş miti” olarak ifade ediyor. Kimisi de göç etmek isteyip ailesine maddi manevi yük olmaktan utanmak bağlamında ifade ediyor. Bu hisler ifade edilirken “olduğundan çok daha yaşlı hissetme” metaforu da sık sık kullanılıyor. Bir de bunu takip eden “çalınan gençlik” anlatısı var. Bunları birlikte düşündüğümüzde yorum yazan gençler içinde bulundukları problemlere ve üretkenliklerinin düşük olmasına dair sorumluluğu kendilerinden ziyade önceki nesillerde görüyorlar. Kendilerini olduğu kadar sorumlu gördüklerini de hayalkırıklığı kapsamında değerlendiriyorlar.

Hayalkırıklığından bahsetmişken özellikle dikkatimi çeken bir konuyu vurgulamak istiyorum. İntihar düşünceleri içeren yorumların sayısı oldukça fazla. Hem bunların sayısı çok fazla hem de depresyon belirtileri anlatılan yorumların sayısı fazla. Bu bağlamda hatırlatmak isterim ki intihar düşünceleri ifade edildiğinde gerçeklik payı ne kadar az olursa olsun dikkate almak gerekir. Diğer taraftan, psikolojik, ekonomik ve sosyal bir çok açıdan yıpranmış kişiler, özellikle de genç olanlar, çeşitli tehlikelere karşı da daha savunmasız olur.

Analiz

Suçluluk ve Utanç

Ruth Benedict meşhur Krizantem ve Kılıç kitabında “suçluluk” ve “utanç” duygularının aslında birer toplumsal kontrol mekanizmaları olduğunu ileri sürer. Buna göre, bazı kültürlerde “suçluluk” bazılarında ise “utanç” ön plana çıkabilir ama toplumlar, değerlerini ve normlarını korumak adına her ikisini de kullanır. Yorumlarda görülen aileye karşı “borçlu” veya mahcup hissetme durumu gençleri susmaya itiyor. Bu bağlamda “susmak, konuşamamak, sıkışmışlık” gibi söylemlerin sadece siyasi baskı rejimi sonucu ortaya çıkmadığını, başka anlamları ve sebepleri de olduğunu düşünebiliriz.

“Susmak, konuşamamak, sıkışmışlık” olarak ifade edilen duygular gençlerin sadece mevcut hükümete karşı bir mahcubiyet, korku veya saygı içinde olduğu anlamına gelmez. Aile içinde, okulda ve sosyal yaşamda doğduklarından itibaren öğrendikleri, içselleştirdikleri toplumsal değerlere karşı (her insan gibi) sorumluluk hissediyor olmaları ve bu değerleri taşıyamamaktan veya yerinde bulamamaktan rahatsızlık duyuyor olmaları daha olası. Böyle bir durumda bir nevi otokontrol olan utancın ve suçluluğun devreye girmesi kaçınılmaz.

Sosyal Sermaye Eksikliği

Özellikle ebeveynlerdeki sosyal sermaye eksikliği gençlerin seçimlerine müdahale ve kısıtlama olarak yansıyor. Aileler yakından bilmedikleri, çevrelerinde görmedikleri meslekler konusunda çocuklarını desteklemiyorlar. Bu durum eğitim sektörü çalışanlarına da yansıyor. Öğretmenler bile (öğrencilerin geleceklerinden kaygı duyarak) ailelerin  söylemlerini tekrarlamaya, öğrencileri sözde “garanti iş” alanlarına yönlendirmeye  başlıyorlar. Yorum yazan gençler bir yandan bu durumdan şikayet ederken diğer yandan ailelerini ikna edebilecek gerçekçilikte seçimler ve planlar yapmakta kendileri de zorlanıyorlar.

Kendi istekleri doğrultusunda gerçekçi plan yapamıyorlar çünkü en başta ekonomik sermayeleri zayıf. Buna zayıf sosyal sermaye eklenince kendi becerilerini, onları nerelerde kullanabileceklerini ve gelecek için başka ne alternatifleri olduğunu görmeleri zorlaşıyor. Hedefleri kalmadığını söylemelerini buna bağlıyorum. Örneğin, başka ülkelerden gençleri seyahat ederken gördüğünü anlatanlar var. Kendi sosyal sermaye eksikliklerini hissetmiş oluyorlar ancak, dünyadaki pek çok toplumda olduğu gibi, kendilerini ekonomik imkanlar bağlamında kıyaslıyorlar. Ekonomi bağlamında TL’na endeksli olan değerler düşük çıkıyor.

Özel Sektör Yozlaşması

Özel sektörün yozlaşmışlığını görmezden gelerek gençlerin yaşadığı ağır sorunları çözemeyiz. Zira burada bahsedilen sorunların ucu siyaset kadar özel sektöre de dokunuyor. Örneğin, emek sömürüsü konusunda her ne kadar kamunun boş vermişliği ve askerlik sisteminin gençler açısından verimsizliği söz konusu olsa da aslan payı özel sektöre ait.

Yeni girişimlere ortam yaratılmaması, gençlerin ihtiyaçlarına yönelik samimi destekler verilmemesi, düşük ücretler, gençlerin borçlanmaları, ne kamuda ne özelde muhatap bulamayıp göç etmek istemeleri veya eğitim ve liyakatın geri plana atılması gibi sorunlarda tüm aktörleriyle özel sektör sorumluluk sahibi. Özellikle emek sömürüsüyle neredeyse eşanlamlı olan ve gençlere uygulanan mobbing çoğu zaman “mobbing” olarak tanımlanmıyor bile. Tıpkı kadına şiddet gibi bu da kanıksanmış durumda. Mesai saatleri dışına taşabildiği gibi kimi zaman da henüz işe alım aşamasında başlayabiliyor veya bir kurumun çalışanı hızını alamayıp farklı bir kuruluşta çalışan bir kişiye mobbing uygulayabiliyor…

Yakından tanıdığımız ve ülkemizde spordan medyaya, finanstan savunma sanayine çok çeşitli süreçlere doğrudan dahil olan Katar’ın başkentinden ismini alan Doha Deklarasyonu (2001) kapsamında Birleşmiş Milletler’in özel sektör yozlaşmasına dair çalışması var: https://www.unodc.org/e4j/en/anti-corruption/module-5/key-issues/causes-of-private-sector-corruption.html

 

Düşündüklerim

Detaylı yorum yazanlar hakkında izlenimim çoğunun zor şartlarda büyümüş, düşük gelirli ailelerin çocukları oldukları yönünde. Yorum yazanlar arasında çeşitli eğitim alanları ve meslek gruplarından kişiler var. Buna rağmen sağlık meslek lisesi okumuş olanların ve sağlık çalışanlarının çokluğu dikkatimi çekti. 2013 yılında İç Anadolu’da yaptığım bir araştırmada öğretmen atamalarının gerçekleşmemesi yüzünden üniversiteye hazırlanan öğrenciler gerek çevreleri gerek okul/dersane öğretmenleri tarafından sağlık alanına, öğrencilerin pek de bilmediği bölümlere yönlendiriliyorlardı. Yorumlarda sağlık eğitimi almış pek çok işsiz/ucuz işçi olduğunu gördüm.

Yorumları okurken, başlatılan akım ve tema gereği dramatik bir tondan yazıldıklarını ve karamsarlığın vurgulandığını unutmadım. 30 yaşındayım ve yorumlarda bahsedilen sorunların hepsini ya kendim de yaşadım ya da yakın çevremde şahit oldum. Bu yüzden yalnızca şimdiki gençlerin sorunları olarak görmüyorum. Bu sorunlara daha ciddi yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. 140journos’un “Tarih Tekerrür” videosu ve altında yazılan yorumlar hakkındaki kişisel görüşüm sorulur ise: eğer bunların tümü 1900’lü yıllarda yapılmış bir sözlü tarih çalışması olsaydı, bu çalışmaya gözatanlar bir sömürge ülkesinde yapıldığına kolayca kanaat getirebilirlerdi.

 

Onur Gerey

Ayrıcalıklı Abonelik

Anket verisi ulaşılmaz olmak zorunda değil. Ayda 15 TL vererek hem TürkiyeRaporu.com araştırmalarına destek olabilir hem de her ay Türkiye çapında 2 anketin detaylı sonuçlarına ulaşabilirsin. Daha fazla bilgi edinmek için tıkla.

İlgili Gönderiler

Önerilenler

Haber bültenine kayıt olmayı unutmayın

Tekrar hoşgeldiniz!

Hesabınıza aşağıdan giriş yapın

Yeni hesap oluştur!

Kayıt için aşağıdaki formu doldurun

Şifrenizi kurtarın

Şifrenizi sıfırlamak için aşağıda kullanıcı adınızı ya da email adresinizi girin.